Hani Marjinal Bizdik: Çarşaflı Nazmiye – Seks Hikayeleri

Üniversiteyi Yozgat’ta okuduktan sonrasında iş bulmuş ve İstanbul’a derhal dönmemiştim. Özel bir şirkette hesap kitap işlerinden anlayan biri olarak her işe koşuyordum. Çok kazanmıyordum fakat kira ve öteki masraflarımın üstüne biraz para kalıyordu gene de. İstanbul’daki baba mirası evden de kira geliyordu. Niyetim burada biraz para biriktirip İstanbul’a dönmek ve orada bir iş bulmaktı. Ki birkaç senenin sonunda elimde yeteri kadar para olmuştu.

Gidiş tarihimden iki hafta ilkin işimden ayrıldım, tanıdıklarımla vedalaştım. Hem toparlanmak hem de yoğun iş hayatından sonrasında ve daha yoğun olacak iş arama sürecinden ilkin biraz dinlenmek istiyordum. İstanbul’da bu kadar huzurlu olamayacaktım. Üniversite sonrası aşağı yukarıya beş yılımın geçmiş olduğu bu şehirde pek hanım yüzü görememiştim. Ne sevgili edinebilmiştim ne de eskort çağırabilmiştim zira bunlar duyulsa evden atılırdım. Böylesi muhafazakar bir şehirde bir yabancı olarak esasen göze batıyordum yeterince. O yüzden internette pørnø sitelere girip filmler seyredip sıklıkla 31 çekerdim ve her daim azgın olurdum.

O haftanın başlangıcında kapım çalındı, gelen üst katımda oturan Nazmiye Hanımdı. Karı koca olabildiğince tutucu, muhafazakar insanlardı. Kocası takkeli şalvarlı bir tipti. Nazmiye Hanım da her daim çarşaflı bir kadındı. Burada oturduğum onca sene doğru muntazam selam bile vermemişlerdi bana. Oysa şimdi tek başına karşımda duruyordu Nazmiye Hanım. Siyah çarşafının yüzünü örten peçesinden ela gözlerinin ışıltısı sızıyordu.

Ayak üzeri selamlaştık, vedalaşmak niyetiyle geldiğini ve aşure yaptığını söyledi, içeri girme ricasında bulundu. Şaşırmıştım fakat reddedemedim, “Tabii buyurun!” dedim. Terliklerini içeri aldı, o arada siyah çarşafının altından gözüken çorapsız çıplak ayaklarının beyazlığı dikkatimi çekti. Geç kalkmış, daha yeni kahvaltı yapmıştım. “Çay sıcak, doldurayım mı bir tane?” diye sorunca, “Olur, iyi mi isterseniz…” dedi. Tedirgindi sesi. Böyle bir kadının benim gibi bekar bir adamın evinde ne işi vardı?

Çayını doldurup sehpanın üstüne koydum. Çorapsız ayakları uzun ve bolca çarşafının etekleri altında kaybolmuştu. Sadece gözleri ve çay bardağını tutan pamuk gibi beyaz eli görünüyordu. Peçesinin altını kaldırıp ağzını bana göstermeden içiyordu çayını. Getirdiği aşureyi masanın üstüne koymuştum. Çayını içerken, “Aşuremin tadına bakmayacak mısınız?” diye sordu. “Ha, kusuruma bakmayın!” diyerek bir kaşık alıp geldim.

“Geçen gün yapmıştım fakat size getirmeyi akıl edemedim, kusuruma bakmayın…” dedi kabahatli gibi. “Ne demek!” dedim. Aşuresi çok güzeldi, içerisindeki yoğun şeker ve kuruyemişler o anki heyecanımı ve azgınlığımı tavana vurdurdu. Bu aşağı yukarıya benimle yaşıt ve niyeti belli olmayan mütedeyyin kadının mahreminde olmak, sarhoş edici bir histi. Utangaç bir halde yere, sağa sola bakınıyordu. Boş boş konuşmaya çalıştık bir süre. “Kızımı hatırlıyor musunuz?” diye sordu daha sonra.

“Şöyle böyle, başınız sağ olsun tekrardan. Neyi vardı?” diye sordum. “Kalp. Daha ilkin de bir kızımız aynı sebepten vefat etmişti. Arada da birkaç kere düşük yaptım.” dedi. Şaşırmıştım bana bu tarz şeyleri söylemesine. “Size bu anıları hatırlattığım için özür dilerim!” dedim. “Özür dilemenize gerek yok… Kocam Mücahit’le amca çocuklarıyız. Keşke evlenmeseydik diyorum arada bir. Ama en baştan beri bu şekilde olmak zorundaydı, onu da biliyorum…” dedi.

Anlaşılmıştı olay. Akraba evliliği kararı evlatları hasta doğuyor ya da düşük yapıyordu. “Ve şimdi bir çocuk daha yapmak istiyor, fakat belli ki o çocuk da hasta doğacak. Ben istemiyorum. Ama artık dayanacak gücüm kalmadı. Tehdit etmeye başladı beni… Eğer kabul etmezsem ve gebe kalamazsam beni boşayıp kız kardeşimle evleneceğini söylüyor. Bizde adet böyledir… Bizde dul kadınların asla bir hakkı olmaz, annem babam, abilerim kabul etmez beni, eve dönsem de almazlar. Gidecek bir yerim de yok, biçare kaldım…” dedi. Başını eğmiş, gözleri halıda geziniyordu bu tarz şeyleri söylerken.

“Çok büyük bir acı gerçekten… Sizin için üzüldüm. Ama bunun benimle ne ilgisi var?” diye sordum. Aynı şekilde başını asla kaldırmadan konuşmaya başladı: “Halit ağabey… Bu umutsuzluğa, çaresizliğe dayanamıyorum artık… Siz hem kocama benziyorsunuz, hem bekarsınız, hem de erkekliğiniz yerinde gibi. En önemlisi de artık buralara tekrar uğramayacaksınız… Kurban olayım beni gebe bırakın, tek kurtuluşum bu… Hem beni hem gelecekteki çocuğumu hem de kardeşimi kurtarırsınız. Kız kardeşim daha 18 bile olmadı. Hem Mücahit onunla evlense benim yaşadıklarım onun da başına gelecektir. Onun da yaşamı mahvolacak…” dedi.

Çok garip bir teklifti bu, latife gibiydi sanki fakat kadının çekingenliği ve ciddiyeti her hareketinden anlaşılıyordu. Şaşkına dönmüştüm. “Pardon, yanlış mı anladım acaba? Şey, iyi mi yani? Siz benimle ilişkiye girmek mi istiyorsunuz, benden çocuk mu yapmak istiyorsunuz?” diye sormuş oldum kekeleyerek.

“Evet, öteki çarem kalmadı. Kocamdan gebe kalmak istemiyorum. Akrabayız sonuçta, bunu değiştiremeyiz. Kaç zamandır bana elini sürmek istediğinde kaçıyorum, istemediğimi söylüyorum. Birkaç kere bunun için dövdü beni fakat yediğim dayakta değilim ben. Hasta bir çocuk doğurmak istemiyorum. Sağlıklı bir bebek için her şeyimi vermeye razıyım. Çaresiz olsam bu şekilde bir şeye başvurur muydum hiç?” dedi.

Acaba benimle dalga mı geçiyordu Nazmiye Hanım, yoksa giderayak bana bir oyun mu oynamaya kalkmıştı. Bunu söylediğimde başını kaldırıp baktı, titreyen sesiyle, “Ben biçare bir hanım olarak sizden yardım istemeye gelmiştim sadece. İyi niyetinize sığınarak bu tarz şeyleri söyledim size. Dalga geçmek ya da oyun oynamak gibi bir niyetim niçin olsun. Eğer istemiyorsanız giderim!” dedi ve kalkmaya niyetlendi. “Lütfen oturun, lütfen. Kabul edersiniz ki bu düzgüsel bir şey değil. Yani beni de mazur görün…” dediğimde, “Normal olmadığını kuşkusuz biliyorum!” dedi.

Suskunca teklifini düşündüm, bir tarafta bu işin ne kadar ahlaksızca olduğu, kocasının olanları anlama riski, doğacak öz çocuğumu bu insanlara emanet etme zorunluluğu vardı. Diğer yanda ise kadının acılı hali, ailesinin ve kız kardeşinin geleceği ve bu çöl gibi şehirde parayla satın alınmamış, kocasından öteki el değmemiş bir kadına haiz olma şansı vardı. Nazmiye Hanım gibi bir kadına hayatım süresince tekrar dokunmam bile olası olmayacaktı.

“Emin misiniz?” diye sordum. Cevabı kesindi: “Eminim. Bunu çok uzun süredir düşünüyordum. Sadece kiminle yapabileceğimi bilmiyordum. Kafamda baba adayları vardı fakat hepsi de erkeğimin tanımış olduğu insanlardı. Öyle bir şeyi onlarla yapmam olası değildi. En son etraftan sizin buradan gideceğinizi duyar duymaz aklıma girdiniz. Sizden daha iyi bir aday bulamayacağımı anladım. İşleyeceğim günahın farkındayım fakat bu şekilde bir şansı kaçırırsam sonraki çocuğum ya da bacım bunu öbür tarafta benden sorar diye korkuyorum…” dedi. Konuşması bittiğinde sesi ağlamaklı bir haldeydi, bir ihtimal de ağlıyordu gözlerini iyice yere eğdiğinden göremiyordum.

Bir süre daha düşünüp durdum. Nasıl bir şeydi bu istediği? Onca senedir burada oturuyordum fakat yalnızca birkaç defa görmüştük birbirimizi. Ve yalnızca birkaç defa görmüş olduğu bir adamdan çocuk yapmak istiyordu Nazmiye Hanım. Yaşadıkları gözünü karartmış ve bu kararı almasına niçin olmuştu. İşleyeceği günahın bedelini ödemeye razıydı.

Başını kaldırınca gözlerindeki yaşları gördüm. Eliyle onları silerken vereceğim yanıtı bekliyor, merakla bakıyordu. İçimden (Ne olacaksa olsun!) dedim, daha çok uzun uzadıya düşünmedim. Başımı salladım kabul ettiğimi gösterir şekilde. Ağlayan gözleri şimdi mutlulukla parladı, “Allah razı olsun!” dedi titreyen sesiyle.

“Peki iyi mi olacak, iyi mi yapalım?” diye sordum. Kafamda hayaller kurmuştum bunu sorarken. Nazmiye Hanımı yatağa atıp çatır çatır sikeceğimi sanmıştım, fakat hanım planını daha önceden hazırlamıştı. Yatak odama gidecekti, orada soyunacaktı, yatağa uzanıp beni bekleyecekti. Ben dışarıda 31 çekecektim, tam boşalacağım sırada odaya girip içerisine boşalacaktım.

Nazmiye Hanım odaya girdikten sonrasında heyecanım tavan yaptı. Kalbimin şiddetli atışlarını duyuyordum. Birkaç dakika sonrasında yarağımı çıkardım ve 31 çekmeye başladım, soyunmamıştım. Kapının önündeydim. Boşalmaya yaklaşmıştım artık. Kapıya vurdum, “Gir!” sesini duydum.

Odaya girdim, yatağın üzerinde yatıyordu Nazmiye Hanım. Perdeler çekiliydi. Vücudunu benim kalınca koyu renkli battaniyem örtüyordu. Çarşafını çıkartmış, köşeye koymuştu, fakat başına siyah renkli, bereye benzeyen bir bone takmıştı. Bonenin arkasından saçının topuzu ayrım ediliyordu. İlk kez gördüğüm oval yüzünün biçimi çok hoştu. Bembeyaz teni pürüzsüzdü, çarşaflı olsa da bakımlıydı. Uzun siyah kirpikleri, kalın ve biçimli kaşları vardı. Büyük ela gözleriyle korkarak bakıyordu.

Pantolonumu ve külotumu çıkarttım. Yatağın ucuna geçtim, bu sefer gözlerini benden kaçırmaya başladı. Yarağımı görmek istemediği belliydi, ki benim de bilhassa göstermek gibi bir niyetim yoktu. Battaniyeyi yavaş yavaş kaldırmaya başladım. Yılda bir ihtimal de en çok 4-5 gün güneş gören ayakları, bilekleri ve bacakları mermer gibiydi. Kılsız, tüysüz, tertemizdi.

Battaniyeyi kaldırmaya devam ederken, “Bu kadar gördüğün yeter… Başla şu işe artık!” dedi. Yutkundum. Dizlerinin üzerinde kalıyordu battaniyenin alt sınırı. Ellerimle iki tarafa doğru açtım bacaklarını. Bu hareketim battaniyeyi biraz daha ittirmişti, öyle ki artık yatağın sert yüzeyinden taşan kalçalarını ve tamamiyle tıraşlı kasıklarını ve arada kalan amını görebiliyordum. En küçük bir tüy bile yoktu vücudunda.

Bacaklarını dizlerinden bükerek iki yana açtı. Ancak battaniyeyi daha çok açmamaya dikkat ediyordu. Boşalmak suretiyle olan yarağımı amının üstüne getirdim, kılsız tıraşlı amına aşağı yukarıya sürttürmeye başladım. Hiç ıslanmamıştı Nazmiye’nin amı ve bunun yanı sıra lüzumsuz yere titriyordu. Kendini kasıyordu fazlasıyla. Birkaç kez denedim fakat olmadı. Giremiyordum, vajinismus gibi bir şey olmuştu. “Rahatla lütfen, yoksa bu işi iyice zorlaştıracaksın!” dedim.

Ağlamaklıydı sesi. “Sen deneyimli değil misin, bunun hususi şekilleri varmış! Yaparsın!” dedi. “Peki fakat sonrasında namusumu iki paralık ettin diye zırlamak yok, ona göre!” dediğimde, “Yok!” diyerek mukamele verdi. O vakit amını parmaklamaya başladım. Dikkatlice, nazikçe ve de onu ürkütmemeye çalışarak okşuyordum. Zamanla kasılmaları azaldı ve yavaş yavaş açılmaya başladı amının pembe dudakları. Sonra da ıslaklık hissettim parmaklarımda. Baktığımda gözleri kapalı halde başını gelişigüzel salladığını gördüm. Daha derin soluk alabilmek için dudaklarını ayırmıştı, Nazmiye zevk alıyordu.

Şeytan o an aklıma girdi, orgazm edene kadar Nazmiye’yi parmaklayacaktım. Amının ince dudaklarını okşuyor, küçük bızırına başparmağımla bastırıyordum. Amını avuçlamıştım. Orta parmağım ise amının üzerinde gidip geliyordu, içerisine sokmakla sokmamak arasında kararsız kalmıştım. Bu arada Nazmiye kıpkırmızı olmuştu, beyaz yüzü terlemiş, kendini kaybetmişti. “Tekrar dene! Olmuştur artık. Kocamla bile bu kadar gevşemiş hissetmiyordum!” dedi.

Sözleri üstüne dizlerimin üzerinde doğruldum. Onun amı gibi benim de yarağımın kafasından zevk sıvıları gelmişti. Ancak Nazmiye’nin amı ile uğraşınca boşalmanın eşiğine geldiğim halde başlangıca dönmüştüm. Bir süre inişe geçmiş yarağımı kaldırmak için okşayıp sıvazladım. Sonunda sert bir değnek gibi olduğunda yavaşça bacaklarının arasına yerleşip tekrar amının üstüne sürttüm kısa bir süre. Amının üzerinde git gel yaparken dudaklarının yarağımın kafasındaki dokunuşlarını hissediyordum. Ancak Nazmiye sabırsızdı. “Sok artık şunu, uzatma!” dedi otoriter bir ses tonuyla.

“Tamam!” diyerek bastırmaya başladım. Amı yavaşça içerisine almaya başladı yarağımı. Evet, rahatlıkla girmiştim. Yarağımı çepeçevre sarmalamıştı amının etten duvarları. Onca senelik evli ve iki çocuk doğurmuş bir hanım için amı olabildiğince dardı. Bu da yaşadığım heyecanı ve aldığım zevki katlıyordu. Git gel hazırlamaya başladım amında. Amı ıslanmıştı ve bunun yanı sıra içerisine köz atılmış bir fırın gibi yanıyordu.

Kalın battaniye halen üzerindeydi, altında kalmış ve onu üzerinden atmaya niyeti yok gibiydi. Ellerimle bedeninin yanından yatağa bastırmıştım. Ancak ona daha çok dokunmak, ellerimle vücudunu, etini hissetmek istiyordum. Ellerimi alta atıp beyaz dolgun kalçalarını kavradığımda, “Yapma…” dedi titreyen dudaklarıyla. Ancak onu dinlemedim ve parmaklarımı etine bastırdım. Bu sırada acı bir inilti çıktı dudaklarından. Amındaki yarağım sanki jiletle kesiliyormuş gibi bir sızı hissettim. “Yavaş, sakin ol, kendini kasma!” dediğimde, “Çok acıdı, çıkart lütfen!” dedi.

Yavaşça kendimi geri çektim ve yarağımı çıkardım amından. İçinde olduğu vaziyet ve yaşadıkları, hissettikleri kararı vajinismus olmuştu Nazmiye, kendini kasıyor, sıkıyordu. Tekrar tecrübe etmek istedim, yarağımın kafasını tutup bastırdım amına fakat nafile. Etten bir duvara dönüşmüştü amının girişi. “Rahatla lütfen, sakin ol, kendini kasma, bu şekilde yaparsan olmaz bu iş!” dediğimde, “Kolaysa sen rahatla, neler hissediyorum biliyor musun?” dedi. Dudakları titriyordu bu tarz şeyleri söylerken. “Olmayacak, biliyordum olmayacağını!” dedi, ağlamaya başlamıştı.

“Tamam, bak tekrar deneyelim, sakin ol, kendini bana bırak, asla bir şey düşünme!” dedim sakinleştirici bir tonla. Böyle bir noktaya ulaştıktan sonrasında geri dönmeye niyetim yoktu. Kalkıp gitmesine izin veremezdim. Yeniden amını parmaklamaya başladım. Başparmağımla ovalıyordum. Bir süre o şekilde devam ettikten sonrasında bu kez orta parmağımı yavaşça sokmaya başladım. İlk boğumuna kadar içerisine girdi fakat bastırdığım halde daha ileri gitmesine izin vermiyordu amı.

Fısıltılı bir sesle, “Tamam, sakin ol, bacaklarını biraz daha aç, kendini bana bırak!” dedim. Ona emniyet vermeye çalışıyordum. Nazmiye dediğimi yapmış olup bacaklarını daha da ayırdı. Battaniye karnından yukarısını görmeme izin vermiyordu. Bembeyaz kalçalarının ortasında biraz kararmış gözüken fakat tıraşlı kasıklarını okşadım bir süre. Yeniden parmağımı amına sokmadan ilkin daha da rahatlamasını istiyordum. Bu arada amının derhal altındaki göt deliği de görünüyordu. Amı bu kadar darsa götü bilinmez nasıldır diye düşünmeden edemedim.

Pembe am dudaklarını parmak uçlarımın arasına aldım. Hafifçe sıkarken ıkınmayı çağrıştıran bir ses çıkardı Nazmiye. Bızırını okşadım daha sonra. Ikınmaları biraz daha artar gibi oldu. “Tamam, bak bu şekilde iyi gidiyor, sakin ol!” dedim ve orta parmağımı yavaşça soktum amına. İlk boğumundan sonrasında bu kez parmağım daha derinlere girmeye başladı. Yavaş yavaş açılıp genişliyordu amı. Sımsıcaktı içi ve parmağımı yakmaya başlamıştı. İçinde yavaşça git gel yapıyordum parmağımla ve sağa sola çeviriyordum. Dibine kadar içindeydi. Amının darlığını hissediyordum. Ara ara içerisinde bir delik açılıp kapanıyordu sanki, parmağım bir noktada duruyor ilerisine gidemiyordu fakat bastırınca altına kadar yerleşiyordu amına.

Bütün bunlar olurken yarağım sertleşmiş halde zonklamaya başlamıştı. Artık amına girip boşalmam gerekiyordu yoksa olduğum yerde dışarıya boşalacaktım, kendimi daha çok denetim edip tutacak halim kalmamıştı. “Tamam, şimdi içerisine girecem, sakin ol, derin derin soluk alıp ver gerekirse, bir şey düşünme, aklını boş bırak!” dediğimde, “Tamam!” dedi usulca.

Dizlerimin üzerindeydim yeniden. Yuvarlak dizlerinden tuttum Nazmiye’nin. Bir elimle yataktan yardımcı alırken diğeriyle yarağımı tuttum ve amına bastırdım. Kafası yavaşça gözden kaybolurken Nazmiye başını geriye attı, gözleri kapalı haldeydi, dudaklarını sımsıkı kapatıp açıyordu. Bastırdıkça daha da girmeye başlamıştı içine. Açılıp kapanan delik bu kez yarağımın önüne gelmişti. Daracık amı yarağımı sımsıkı sarmıştı yine. “Sakin ol, kendini bırak!” demek zorunda kaldım. Nazmiye o ara üzerindeki battaniyeyi kenara çeker gibi oldu, altındaki beyaz ince askılı atletiyle sutyeni göründü.

Bastırmaya devam ettikçe delik de açıldı ve yarağım tamamiyle amına girdi. O an derin bir zevk iniltisi boşalıverdi dudaklarımın arasından. Harika bir duyguydu bu. “Ohh… Çok güzelsin Nazmiye. Kocan asla amını dolduramamış, bunca senedir evlisin, amının bu kadar dar olması çok garip!” dedim. “Sus, öyle konuşup da beni daha fena hissettirme! Girebileceğin kadar derine gir, boşa gitmesin döllerin!” diyordu, sesi yükselmişti bu sırada.

Böylesi dar bir amın içerisinde onca zamandır da hanım yüzü görmeyince boşalmam gecikmedi. Birkaç kez sertçe yüklendim amına. “Ihhh, ahhh!” diyerek gözleri kapalı halde başını sağa sola sallarken boşalmaya başladım. Sanki yalnızca döllerim değil vücudumdaki bütün sıvılar oluk oluk amına akıyordu. Yoğun bir ısı hissettim yarağımda, bunun yanı sıra gıdıklanır gibi oluyordum.

Amından çıktım, doğruldum ve sırtımı dönüp oturdum yatakta. Çok zorlanmamıştım fakat gene de yorulmuştum. Bir süre sessiz sedasız kaldık, yarağım inişe geçerken üstüne bulaşan döllere baktım. Nazmiye’nin amını sulamış, tohumumu ekmiştim. Yakında bu tohum filizlenmeye başlamış olacak ve aşağı yukarıya 9 ay 10 gün sonrasında meyvesini verecekti. Kocasının hastalıklı dölündense benim sağlam dölümü tercih etmişti Nazmiye. Kitaplarda okuduğum, belgesellerde izlediğim dişi hayvanların çiftleşmek için adam hayvanlarda aramış olduğu özellikleri Nazmiye de aramış ve bende bulmuştu.

Başımı geriye çevirip ona baktığımda iki elini kaldırmış mırıldanarak dua ettiğini gördüm. Gözleri gene kapalıydı. Çocuğunun olması için yapmış olduğu dua biterken gözlerini açıp bana baktı. “Sence olmuş mudur?” diye sordu. “Bilmem, olmuştur herhalde…” dedim. Ancak Nazmiye benim gibi düşünmüyordu. Sanki hesap kitap yapıyormuş gibi parmaklarını saydı bir süre. “Benim hesabıma göre daha yapmamız gerek…” dedi. Sonra da, “Yeniden yapalım!” diye ekledi.

İkinci bir sikişme için biraz zamana ihtiyacım vardı. “Biraz daha bekleyelim, hem vücudum bu süre içerisinde biraz daha döl üretmiş olur!” dediğimde, “Öyle mi oluyor?” dedi gözlerini kocaman açarak. “Öyle, daha yeni boşaldım, akan aktı, gidenlerin yerine yenilerinin gelmesi vakit alacak!” dedim. Yıllar ilkin bir dergide okumuştum bununla alakalı bir makale. Gerçek olup olmadığını bile bilmiyordum yalnız Nazmiye inandı sözlerime.

Kolundaki ince deri kayışlı saate baktı. Bembeyaz ve kıldan, tüyden arınmış kolu açığa çıktı. “Saat şimdi 1, ben iki saat sonrasında gelsem olur mu?” diye sordu. “Olur!” dediğimde, “Tamam o zaman. Hem ben de gusül abdesti alıp namazımı kılmış olurum…” diyerek benden odadan çıkmamı istedi. Yerdeki külotumla pantolonumu giyinip çıktım odadan.

Birkaç dakika sonrasında kapı açıldı. Nazmiye tekrar siyah çarşafının içindeydi. Ela gözleri mutlulukla parlıyordu. “Allah razı olsun!” diyerek daire kapısının deliğinden dışarı baktı. Merdivenlerde kimsenin olmadığını görür görmez de terliklerini giyip çıktı.

O gittiğinde yaşadığım neydi bu şekilde diye sormuş oldum kendime. Düş müydü, hayal miydi? Nazmiye gibi tutucu, çarşaflı bir hanımı sikmiştim. Yabancı bir erkekle asansöre binmeyen hanım yatağıma girmiş, yarağımın tadına bakmıştı. İşten eve evden işe gidip gelen kendi durumunda mazbut bir hayatım olmuştu burada. Çalıştığım işyerinde bile beni genellikle kendilerinden biri gibi görmemişti insanlar. Arada bir alkol aldığım için dışlandığım olmuştu. Beni marjinal biri gibi görmüşlerdi. Ama Nazmiye’nin marjinalliği karşısında ağzım aleni kalmıştı.

Bir sigara yaktım. Uzun vakit sonrasında sikiş sonrası zevk sigarası içiyordum. Ve Nazmiye vasıtası ile bilinmez daha kaç adet içecektim…

Bir cevap yazın